1912 Francisco Cirilo Arrillaga Segurola (1886-1950) - Bu dönemde kafa karışıklıkları yaşansada, hastalıkla ilgili artan araştırmalar daha fazla bilgi edinilmesini sağladı.
Ayerza'nın öğrencileri, Ayerza'nın kara kalp hastalığını rapor etmesinin ardından peş peşe "kara kalp" hastalığıyla ilgili çalışmalar yayınlamaya başladılar...
Ayerza'nın siyah kalp hastalığını bildirmesinden dört yıl sonra, 1905 yılında öğrencisi Dr. Pedro Escudero (1877-1963) tarafından yapılan çalışma, kara kalp hastalığının bağımsız bir hastalık olmaktan ziyade, kronik akciğer hastalığının bir komplikasyonu olarak ortaya çıktığını göstermiştir. 2,4,5
1909 yılında Buenos Aires okulundan Camilo M. Marty, La Tension Arterial En La Tuberculosis Pulmonar (Akciğer Tüberkülozunda Kan Basıncı) başlıklı doktora tezi çalışmasında "Ayerza hastalığı" terimini ilk kez kullanmış ve bu terimi tıp literatürüne kazandırmıştır. 2,6
1912 yılında Francisco Cirilo Arrillaga Segurola (1886-1950),'nın doktora tezinde, danışmanı ve aynı zamanda hocası olan Ayerza'nın orijinal vaka raporundaki hastayı da içeren, şiddetli siyanoz ve sağ kalp yetmezliği olan 11 cardiacos negros (kara kalp hastalığı) vakasını inceleyerek, tarihte ilk kez akciğer hipertansiyonu hasta serisini tanımlamıştır. 7
Arrillaga'nın araştırması, otopsi bulgularında bazı ortak noktalar olmasına rağmen, pulmoner hipertansiyonun her vakada farklı nedenlere dayandığını ortaya koymuştur. Bu durum, o dönemde hastalığa dair yeni bir bakış açısı kazandırmıştır. Araştırma öncesinde, benzer belirtileri gösteren hastalarda herhangi bir akciğer hastalığı belirtisi olmaması doktorları şaşırtmaktaydı. 5 Arrillaga ve Ayerza, pulmoner arter hasarının genellikle kronik (süreğen) akciğer hastalıklarının bir sonucu olduğunu ve bu hasarın pulmoner arterde sertleşmeye (skleroz) neden olacağını öne sürmüşlerdir. 4 Ancak, o dönemde pulmoner damar hastalığı ile sağ ventrikül hipertrofisi (kalp kasının büyümesine) arasındaki nedensel ilişki tam olarak anlaşılamamış ve bu iki durumun birbirinden bağımsız olarak gelişebileceği düşünülmekteydi. 8 Uzun vadede, dolaşım bozukluklarının hassas bir arter ağacını etkilemesi sonucunda pulmoner arterin yaygın şekilde kalınlaşacağı ve bunun da "siyah kalp" olarak bilinen hastalığın histopatolojik (damarlardaki mikroskobik bozulmaların) temelini oluşturacağı belirtilmiştir. 4
Arrillaga, incelediği hastalar arasında alışılmadık bir alt grup hastayı fark etti. Bu hastalarda belirgin bir akciğer hastalığı bulunmamasına rağmen, nedeni bilinmeyen akciğer lezyonları ve damar sertleşmesi vardı. Pulmoner arterin sekonder sklerozu ile karakterize edilen bu durumu tanımlarken Arrillaga, saygı göstergesi olarak hocası Dr. Ayerza'nın adını kullanarak "Ayerza Hastalığı" terimini ortaya attı. Bu terim, kısa sürede uluslararası tıp camiasında kabul gördü ve yaygın olarak kullanılmaya başlandı. 2,4,9
Arrillaga, incelediği Ayerza hastalığı üzerine detaylı çalışmasında, hastalığın birçok yönünü ele aldı. Hastalığın olası nedenleri, vücutta nasıl ilerlediği, doku ve organlarda yarattığı değişiklikler, hastaların yaşadığı belirtiler, röntgen ve diğer görüntüleme yöntemlerindeki bulgular, zaman içindeki seyri, hastaların uzun vadeli durumu ve mevcut tedavi seçenekleri gibi konuları inceledi. Tüm bu kapsamlı araştırmanın sonucunda, Arrillaga önemli bir hipotez ortaya attı. Ayerza hastalığının temel nedeninin, frengi (sifiliz) hastalığının yol açtığı akciğer atardamarı iç zarı iltihabı (frengiye bağlı (sifilitik) pulmoner endarterit) olduğunu ileri sürdü. 2,4,7,10
Ayerza hastalığı, Arjantinli araştırmacıların ardı arına yayınladıkları çalışmaları sonucunda dünya tıp literatüründe tanınmaya başladı. Bu gelişmelerin ardından, 1919'da önemli bir adım atıldı. Amerikan Tıp Derneği'nin (American Medical Association) 34. yıllık toplantısında, tanınmış patolog Dr. Aldred Scott Warthin (1866-1931), konuyla ilgili çarpıcı bir vaka sunumu yaptı.
Dr. Warthin'in sunduğu vaka, Wassermann testi pozitif olan ve yaygın sifiliz belirtileri gösteren bir hastaydı. Bu sunum, Arrillaga'nın daha önce öne sürdüğü teorileri destekler nitelikteydi. Dr. Warthin, hastalığı İngilizce literatürde ilk kez detaylı olarak tanımlayan kişi oldu.
Warthin'in çalışması, "Pulmoner arterlerin sifilitik arteriyosklerozu ile ilişkili kronik siyanoz, nefes darlığı ve kanda aşırı kırmızı kan hücresi artışı: Ayerza hastalığı olgusu (A case of Ayerza's disease chronic cyanosis, dyspnea and erythremia, associated with syphilitic arteriosclerosis of the pulmonary arteries)" başlığını taşıyordu. Bu çalışma, Ayerza hastalığının Amerika Birleşik Devletleri'nde tanınmasında öncü rol oynadı.
Ancak, bu vakada ilginç bir durum ortaya çıkacaktır. Hastanın otopsisi sırasında, pulmoner arterlerde sifilise neden olan spiroketler (sarmal bakteriler) tespit edilemeyecektir. Bu bulgu, hastalığın nedenine dair yeni sorular ortaya çıkaracak ve ilerleyen araştırmalar için zemin hazırlayacaktır. 2,4
Frengi: Tarihin İlk Büyük Cinsel Yolla Bulaşan Hastalık Salgını
Frengi, diğer adıyla sifiliz, tarihte bilinen ilk büyük cinsel yolla bulaşan hastalık salgınıdır. Bu hastalık, 15. yüzyılın sonlarında Avrupa'yı kasıp kavuran bir salgına neden olmuştur.
Salgının başlangıcı 1494-1495 yıllarına, İtalya'nın Napoli şehrine dayanır. Fransız askerlerinin ülkelerine dönmesiyle birlikte hastalık hızla Avrupa'ya yayılmış ve "Fransız hastalığı" olarak anılmaya başlanmıştır. Türkler ise bu hastalığa "Hıristiyan hastalığı" veya "Frank (Batı Avrupa) hastalığı" anlamına gelen "frengi" adını vermişlerdir. 11
"Sifiliz" terimi ise 1530 yılında İtalyan doktor ve şair Girolamo Fracastoro'nun eseri sayesinde yaygınlaşmıştır. Hastalığa neden olan Treponema pallidum mikrobu, ancak 1905 yılında Berlin'de Fritz Richard Schaudinn (1871-1906) ve Erich Hoffmann (1868 -1959) tarafından keşfedilmiştir. 11
Frenginin ilk etkili tedavisi olan Salvarsan, 1910 yılında Paul Ehrlich'in (1854-1915) laboratuvarında Sahachiro Hata (1873-1938) tarafından geliştirilmiştir. Daha sonra 1943'te penisilinin kullanıma girmesi, tedavide büyük bir ilerleme sağlamıştır. 11
19. yüzyılın sonlarında yaşanan sosyal değişimler, özellikle nüfus artışı ve kitlesel göçler, frengi vakalarında ciddi bir artışa neden olmuştur. 1900 yılına gelindiğinde, Avrupa ve ABD nüfusunun %5 ile %20'sinin frengiye yakalandığı veya yakalanma riski altında olduğu tahmin edilmekteydi. 12 Bu durum, frenginin o dönem için günümüzdeki AIDS salgınına benzer bir etki yarattığını göstermektedir.
Birinci Dünya Savaşı da hastalığın yayılmasında önemli bir rol oynamıştır. 11
Salgının yaygınlığı nedeniyle, dönemin doktorları neredeyse her türlü belirtiyi frengiyle ilişkilendirme eğilimindeydi.
1924 yılında Arrillaga, Ayerza hastalığı üzerine yaptığı çalışmalarda çok önemli bir keşifte bulundu. Teorisini destekleyen yedi yeni vaka yayınlarken, akciğer atardamarlarındaki sertleşmenin (pulmoner arter sklerozu) sadece uzun süredir devam eden süreğen (kronik) akciğer hastalıklarının bir sonucu olmayabileceğini fark etti.
Arrillaga'nın öne sürdüğü fikre göre, bu damar sertleşmesi başlı başına ortaya çıkabilen "primer" bir rahatsızlıktı. Yani, kişide herhangi bir kronik akciğer hastalığı olmasa bile, akciğer atardamarlarında sertleşme görülebilirdi. Pulmoner arterin primer sklerozu, kronik bir pulmoner sürecin varlığından bağımsız olarak, primer pulmoner lezyonların Ayerza hastalığının bir nedeni olarak tanımlanmıştır. Bu görüş, o zamana kadar kabul gören anlayıştan farklıydı ve Ayerza hastalığının nasıl oluştuğu konusunda yeni bir bakış açısı getiriyordu. 4
Bununla birlikte, bilimsel tartışmalar devam ediyordu. 1925'te, Arjantinli doktor Brachetto Brian, frengi teorisine şüpheyle yaklaştı ve bu iddialara meydan okudu. Aynı şekilde, daha önce Barbaro adlı bir araştırmacı da hem Ayerza hastalığının klinik varlığından hem de frenginin bunun nedeni olduğundan şüphe duymuştu. 2
Bu tartışmalar, hastalığın nedenleri (etiyolojisi) hakkında farklı görüşlerin ortaya çıkmasına yol açtı. Bilim insanları arasında fikir ayrılıkları belirginleşmeye başladı.
Abel Ayerza, bugün pulmoner hipertansiyon ve sağ ventrikül yetmezliği olarak bilinen bir hastalığı tanımlamak için "cardiacos negros" yani "kara kalp hastalığı" ifadesini kullanmıştır. Bu durum, Ayerza'nın Arjantinli meslektaşları tarafından "Ayerza hastalığı" olarak adlandırılmış ve başlangıçta frengi ile ilişkilendirilmiştir. Çeyrek asır boyunca, 1901'den 1925'e kadar, Amerika ve Avrupa'dan gelen raporlar, pulmoner arterit ile ilişkili pulmoner vasküler sklerozun frengi nedeniyle oluştuğu fikrini desteklemiştir. Ancak, bu görüşe karşı bazı şüpheler olmasına rağmen, 1940'lara kadar yaygın olarak kabul görmüştür. 3 Sonrasında İngiliz doktor Oscar Brenner'ın yaptığı araştırmalar, frengi teorisinin yanlış olduğunu ortaya koyacak ve bu uzun süreli yanılgıyı ortadan kaldıracaktı. 2
Eğer Scotty bizi 1900'lü yıllara ışınlasaydı ve nadir, belirtileri zor fark edilen PAH için bir çözüm arıyor olsaydık, doktorunuz muhtemelen şöyle derdi:
“Tebrikler, frengilisiniz! Ayrıca akciğerleriniz de zarar görmüş." derdi.
Ne güzel değil mi!
Yazan: Kamil Hamidullah
Oluşturma Tarihi: Kamil Hamidullah / EKİM 2018
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / EYLÜL 2024
#PulmonerHipertansiyon #PAHSSc #PulmonaryHypertension