PAH’ın Tarihçesi - Bilim İnsanları PPH İçin Tedavi Arayışında
Primer Pulmoner Hipertansiyonda Tedavi Arayışı
1973 yılında, Dünya Sağlık Örgütü'nün koordinasyonunda gerçekleştirilen Dünya Pulmoner Hipertansiyon Toplantısı'nda, Primer Pulmoner Hipertansiyon (PPH) detaylı bir şekilde tanımlandıktan sonra, bilim insanları hastalığın farklı nedenlerini hedef alarak daha etkili tedavi yollarını araştırmaya başladı.
Akciğer Damar Tansiyonu olarak da bilinen PPH'nin tedavi hikayesi, 1946 yılında önemli bir keşifle başladı. Bilim insanı von Euler, akciğerdeki damarların vücuttaki oksijen miktarına göre kendiliğinden daralıp genişlediğini keşfetti. Bu buluş, hastalığın tedavisinde çığır açtı: Eğer damarlar doğal olarak genişleyip daralabiliyorsa, ilaçlarla da bu damarları genişletmek mümkün olabilirdi.
Bazı PPH hastalarında, akciğer damarlarının aşırı kasılması ve daralması (vazokonstriksiyon) nedeniyle akciğerde yüksek tansiyon oluştuğu görüldüğünde, araştırmacılar daralmış damarları genişletmeye odaklanan tedaviler arayışına yöneldiler.
Bu fikri test etmek için 1951’de Dresdale, kalp yetmezliği tedavisinde kullanılan genel bir vazodilatör olan Tolazolin’i PPH’li bir hastada uygulayarak, akciğer damarlarının bu ilaca olumlu yanıt verdiğini saptayarak fikrin doğrulunu kanıtladı. İlacın büzülen akciğer damarlarını genişlettiğini gözlemledi. Ancak Tolazolin, tüm vücuttaki damarlara etki ediyordu. Yine de bu sonuç, PPH'nin ilaçla tedavi edilebileceğini gösterdi. Bu keşif, pulmoner vazodilatörlerin geliştirilmesi için önemli bir adım oldu.
1956'da Harris, asetilkolin adlı maddeyi doğrudan akciğer damarlarına uyguladığında, bu maddenin yalnızca akciğer damarlarını genişlettiğini keşfetti. Bu özellik tam da Dresdale, Wood’ ve kendisi gibi araştırmacıların PPH tedavisinde aradığı şeydi, çünkü bu tedavide kullanılacak ilaçların yalnızca akciğer damarlarını hedef alması gerekiyordu. Harris'in bu buluşu, hedefe yönelik PPH tedavisinde ilk adım oldu.
Ancak 1960’lara gelindiğinde Wood, mevcut damar genişleticilerinin PPH tedavisinde yeterince etkili olmadığını belirterek akciğer damarlarını daha güçlü genişletecek yeni ilaçlara acil ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, yeni araştırmaların önünü açtı. 2
Uzun süre boyunca, bu kriter yalnızca damar içi (intravenöz) yolla uygulanabilen ilaçlarla sağlanabiliyordu. Bu da ancak Peter Charles Harris (1923-2002)'in geliştirdiği yöntem doğrultusunda ilaçların doğrudan kalpten akciğerlere giden damarlara zerkini gerektiriyordu. Bu da tedavi seçeneklerini ciddi şekilde sınırlandırıyordu. Ancak son zamanlarda, pulmoner arterlerdeki vazokonstriksiyonu hafifleten yeni ağızdan (oral) alınabilen ilaçlar geliştirilerek, hastalar için tedavi seçenekleri genişletilmiştir. Bu ilaçlar, daha kolay uygulanabilir olmalarının yanı sıra, hastaların yaşam kalitesini artırmada da önemli bir bir role sahiptirler.
Ne yazık ki, PPH mevcut tedavilerle tamamen iyileştirilemeyen (küratif olmayan) ilerleyici bir hastalıktır. Hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak veya durdurmak amaçlansa da bazı durumlarda tıbbi tedaviler yetersiz kalabilmektedir. Bu noktada, akciğer veya kalp-akciğer nakli gibi cerrahi seçenekler, hastalığın gidişatını değiştirmede yeni tedavi seçenekleri olarak öne çıkarak umut vaat etmeye başladı.
Geleceğe Umut: Primer Pulmoner Hipertansiyonun Erken Tanısı ve Yeni Tedavilerin Geliştirilmesine Yönelik Artan Bilimsel İlgi
PPH tarihsel olarak, insanlarda kardiyak kateterizasyonun yaygınlaşmasından önce ve sonra olmak üzere iki döneme ayrılmaktadır. 1950'lerden önce klinisyenler ve patologlar, otopsi bulgularına dayanarak pulmoner vasküler sklerozun (akciğer damarlarının sertleşmesi) nedenlerini açıklamaya çalışmışsa da, otopsi bulgularından hastalığın kökenini belirlemek neredeyse imkânsızdı.
1950'lerde, kalp kateterizasyonu yönteminin gelişmesiyle birlikte, doktorlar hastalığın daha net bir şekilde tanımlanmasını ve tedavi edilmesini sağlayacak bilgilere ulaşabilmişlerdir. Bu sayede, PPH'nin damarların daralması ve kasılması gibi etkilerle nasıl ilişkili olduğu anlaşılmış ve yeni tedavi yolları keşfedilmiştir.
PPH'nin nedenleri ve gelişimi üzerine yapılan araştırmalar, hastalığın çok çeşitli faktörlerden kaynaklanabileceğini göstermektedir. Bu faktörler arasında genetik yatkınlık, çevresel etkenler ve diğer sağlık sorunları bulunmaktadır. Bilim insanları, hastalığın daha iyi anlaşılması için sürekli yeni yöntemler geliştirmekte ve bu sayede erken teşhis ve etkili tedavi imkanları sunmaktadırlar. PPH'nin karmaşık doğası, araştırmacıları hastalığın kökenini ve gelişimini daha iyi anlamak için yeni teoriler oluşturmaya itmektedir. İlerleyen zamanlarda, PPH'nin erken evrelerini belirleyebilecek ve hastalığın farklı aşamalarını daha detaylı inceleyebilecek yeni araçlar ve tedavilerin geliştirilmesi beklenmektedir. 2