1763 - Rahip Edward Stone (1702-1768), Ateşi Söğüt Kabuğu ile Tedavi Ettiğini Duyurdu
John Vane'in, ağrı ve ateşi nasıl azalttığı bilinmeyen popüler ağrı kesici aspirin üzerinde yaptığı araştırmalar, modern farmakolojinin temellerinden birini oluşturdu.
Aspirin, günümüzde dünyanın en yaygın kullanılan ağrı kesici ve ateş düşürücü ilaçlarından biridir. İlk olarak ağrı ve ateş tedavisinde kullanılan bu ilaç, zamanla kalp krizi, felç ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu bir etken olarak da önemli bir yer edinmiştir.
Aslında, doğal bir madde olan salisilik asidin sentetik bir türevi olan aspirin, iyileştirici özellikleriyle binlerce yıldır bilinir. “Her derde deva” olarak görülen aspirinin geliştirilme süreci ise antik çağlara dayanan etkileyici bir geçmişe sahiptir. 7
Salisilik asit, özellikle söğüt ağacı gibi bazı ağaç türlerinin kabuğunda bulunan bir bitki özütünün ana bileşenidir ve birçok meyve, tahıl ve sebzede de yer alır. "Akça söğüt" olarak bilinen Salix alba ağacının kabuğundaki bu doğal bileşen, salisilik asit sayesinde etkili olurdu. Bu nedenle salisilik asit ve salisilatlar, insan diyetinin yaygın bir parçası haline gelmiş ve günümüzde yaygın kabul gören hastalıklara karşı doğal bir savunma işlevi görmüştür. 5,7
Salisilatların ilk kaydedilen kullanımı, yaklaşık 4,000 yıl öncesine, Sümerlere kadar uzanır; bu kadim uygarlık, söğüt ağacının ağrı kesici özelliklerini erken dönem kil tabletlerde kaydettiler. M.Ö. 2000'lerin başlarında Anadolu'ya yerleşen ve Anadolu'daki ilk yazılı metinlerin sahipleri olan Hititler, söğüt ağacından 'şişiyamma' adında bir ilaç geliştirdiler. M.Ö. 1500’lerde Eski Mısır’da, Ebers Papirüsü’nde söğüt kabuğu "ağrıyı dindiren bitki" olarak geçer; bu belge, M.Ö. 2700’lerde yaşamış ve adı bilinen ilk doktor olan İmhotep’in kitabının bir kısmının kopyası olarak kabul edilir. M.Ö. 3. yüzyılda Hipokrat (M.Ö. 460-355) da ağrı tedavisinde söğüt kabuğu önerdi; ateş ve ağrı çeken hastalarına söğüt kabuğu çiğnemelerini, doğum ağrılarını hafifletmek için ise söğüt çayı içmelerini tavsiye etti. Benzer şekilde, M.S. 40-90 yılları arasında yaşamış Romalı hekim Dioscorides, söğüt kabuğunun gut ve romatizma üzerindeki etkilerini araştırmış ve onu iltihap önleyici bir madde olarak reçete eti. Söğüt kabuğundan daha sonra Yaşlı Plinius (MS 23-79) ve Galen (MS 129-216) de eserlerinde bahsetti. 5,14,15
Eski Mezopotamya uygarlıkları ise ateş, ağrı ve iltihabı tedavi etmek amacıyla söğüt ağacının özünü kullanmışlardır. Hem Çin hem de Yunan medeniyetleri yaklaşık 2,000 yıl önce söğüt kabuğunu tıbbi amaçlarla kullanırken, Çinliler ayrıca kavak kabuğu ve söğüt filizlerini romatizmal ateş, soğuk algınlığı, kanama ve guatr tedavisinde kullanmıştır. 5
Kısacası tarih boyunca insanoğlu, söğüt kabuğu ve türevlerini ağrı tedavisinde doğal bir çözüm olarak kullanılagelmiştir.
Söğüt ağacı kabuğunun tıbbi kullanımı çok eskiye dayansa da, modern bilimsel araştırmalar 1763 yılında başladı. O yıl, Oxfordshire, İngiltere'de "Edmund" lakabıyla tanınan Londra Kraliyet Cemiyeti üyesi Rahip Edward Stone (1702-1768), dikkat çekici bir çalışmaya imza attı. Stone, eski İngilizcede “ague” olarak bilinen sıtmanın neden olduğu yüksek ateşi söğüt kabuğu tozuyla tedavi etmeye yönelik sistematik bir inceleme yaptı. 5 "Söğüt Kabuklarının Sıtma Tedavisindeki Başarısı Hakkında Bir Rapor" (An Account of The Success of The Bark of The Willow In The Cure of Agues). 11 başlıklı çalışmasıyla başarısını duyurarak, günümüzde dünya çapında en yaygın kullanılan ilaçlardan biri olan aspirinin etken maddesini; aktif bileşenini keşfeden kişi oldu. 12,16
25 Nisan 1763'te, Edward Stone, Kraliyet Cemiyeti Başkanı ve Macclesfield Kontu George Parker’a şu iddialı girişle bir mektup yazdı: "Bu çağın yaptığı pek çok yararlı keşif arasında, Ekselanslarına sunmak üzere olduğum buluş, tüm toplumun dikkatini hak eden nadir örneklerden biridir." Mektup, 2 Haziran 1763'te Kraliyet Cemiyeti'nde okundu ve Stone'un, kurutulmuş söğüt kabuğunun ateş ve sıtmaya karşı etkili bir çare olarak kullanımını anlattığı bu keşfi büyük ilgi uyandırdı. 8,43
Stone, dönemin tıp dilinde "aguistic intermitting disorders (eski ingilizcede aralıklı ateş rahatsızlıkları)" olarak bilinen, muhtemelen ‘sıtma’ olan bir rahatsızlıkla mücadele ediyordu. 1757 yılında Chipping Norton’da, su kenarındaki çayırlarda bir yürüyüş sırasında, Stone, söğüt kabuğundan bir parça koparıp çiğnedi. Kabuğun acı tadının Amazon yağmur ormanlarında yetişen ve kinin üretiminde kullanılan, bazen ‘Peru ağacı’ olarak da adlandırılan ‘kınakına ağacı’ (cinchona officinalis) kabuğunun tadına benzediğini fark etti. Stone, söğüt kabuğunun da tedavi edici özelliklere sahip olabileceğini tahmin etti. 5,10,14
Stone, dönemin yaygın tıbbi anlayışlarından biri olan “imza doktrini”ne (sinyatür teorisi olarak da bilinir. Doctrine of Signatures) inanıyordu. Bu teori, Tanrı’nın yarattığı her şeyi, yaratılış amacını gösteren bir işaretle (imza) belirlediği fikrini savunuyordu. Örneğin, bir bitkinin yapraklarının şekli, çiçeklerinin rengi, yetiştiği ortam gibi özelliklerden, o bitkinin Tanrı’nın planındaki rolü çıkarılabiliyordu. 10
Stone da imza doktrinine göre, “birçok doğal hastalığın tedavisi yakınında bulunur veya çok uzağında değildir” düşüncesiyle, nemli toprakları seven söğüt ağacının bu ortamda sıkça görülen sıtmalara karşı bir panzehir olabileceğine inandı. 8
Not:
Sinyatür Teorisi (Doctrine of Signatures), doğanın sırlarını anlamaya çalışan eski bir tıp anlayışına dayanır. Bu teori, bitkilerin ve minerallerin insan sağlığına olan etkilerinin, onların dış görünüşlerindeki şekil ve işaretlerle bağlantılı olduğunu öne süren eski bir tıp görüşüdür. Dioscorides (M.S. 40-90) ve Galen (M.S. 129-216) gibi erken dönem hekimler tarafından ortaya atılan bu düşünce, Paracelsus(1493-1541) gibi Ortaçağ ve Rönesans dönemi hekimleri tarafından daha da geliştirilmiştir. Paracelsus, her şifalı bitkinin üzerinde, onun iyileştirici gücünü temsil eden özel işaretler taşıdığına inanmıştır. 13
Sinyatür teorisine göre örneğin,
Bu teorinin savunucuları arasında yer alan William Coles (1626-1662) gibi botanikçiler ise bu işaretlerin ilahi bir amacı olduğunu ve Tanrı'nın insanlara bitkilerin hangi hastalıklara iyi gelebileceğini bu şekilde gösterdiğini savunmuşlardır.
Ancak günümüzde, sinyatür teorisinin bilimsel bir temeli olmadığı ve modern tıp tarafından “sözdebilim” olarak kabul edilmektedir. Bu doktrin bazı etkili tesadüfi tedavi yöntemleri sunmuş olsa da bitkilerdeki bazı kimyasalların toksik etkileri nedeniyle zararlı sonuçlara da yol açmıştır. Örneğin, doğum sürecinde rahimle benzerlik gösterdiği için tercih edilen doğum otu (birthwort) aslında kanserojen olan aristoloşik asit içerdiği için böbreklere ciddi zararlar vermektedir. 13
Stone, teorisini test etmek amacıyla budanmış söğüt ağaçlarından topladığı kabukları üç ay boyunca bir fırıncı fırını yakınında bir torbada kuruttu. Daha sonra kabukları dövüp eleyerek toz haline getirdi. İlk olarak küçük miktarlarda kendisi üzerinde denedi ve etkisini görünce dozu her dört saatte bir ikişer skrupel (yaklaşık 1.25 gram) olacak şekilde artırdı. Sonuçlardan memnun kaldı ve "Sıtma kısa sürede ortadan kalktı" diye rapor etti. 8
Stone, sonraki yıllarda yaklaşık 50 ague hastasına bu söğüt kabuğu tedavisini uyguladı ve çoğu hastada başarılı sonuçlar elde etti. Ancak bazı durumlarda ateş söğüt kabuğuna yanıt vermediğinde, kinin ekleyerek tedaviyi daha etkili hale getirdi. Bu hastaların gerçekten sıtma olup olmadığı net olmasa da Stone, her ne kadar ilkel yöntemler kullanmış olsa da, bilinen ilk klinik çalışmayı gerçekleştiren kişiydi. Bu sayede tesadüfen aspirinin öncü maddesi olan salisilat kaynağını keşfetti. 8
"Tarih boyunca tıp mesleğini bırakıp sanat veya farklı alanlarda başarı kazanan kişilere 'tıbbi kaçaklar' denilmiştir. Rahip Edmund Stone ise bu durumun tam tersini temsil eder: Hiç tıp eğitimi almamış olmasına rağmen, tıp bilimine değerli katkılar sağlamıştır. Bu yönüyle o, adeta 'tıbba kaçan' biri olarak nitelendirilebilir." John Macdonald Stenhouse Pearce, İngiliz nörolog ve tıp yazarıdır. 21
Yazan: Kamil Hamidullah
Oluşturma Tarihi: Kamil Hamidullah / EKİM 2018
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / KASIM 2024
#PulmonerHipertansiyon #PAHSSc #PulmonaryHypertension #NadirHastalık #RareDisease