18. ve 19. Yüzyıllar
Kinin yapımında kullanılan kınakına kabuğunun ithalatının yüksek maliyetleri ve Napolyon Bonaparte'ın (1769-1821) 1806 yılında İngiliz ticaretine yönelik avrupa kıyılarında başlattığı Kıta Ablukası uygulamasıyla koyduğu ambargo, Güney Amerika'dan gelen bu önemli maddenin Avrupa'ya girişini büyük ölçüde engelledi. Kınakına kabuğu, o dönemde sıkça kullanılan bir ateş düşürücü ve ağrı kesici olarak biliniyordu; bu yüzden tedarikindeki aksaklıklar, tıbbi araştırmacıların alternatif ilaç hammaddeleri bulma arayışına yönelmelerine neden oldu. 5
Ağaçtan Eczaneye
1824 yılı, modern tıp tarihinin önemli dönüm noktalarından birine sahne oldu. İtalya'nın Verona şehrinde, iki eczacı Francesco Fontana (1794-1867) ve Bartolommeo Rigatelli, söğüt kabuğundan etken maddeyi ayrıştırmayı başardılar. 17,18
Fontana, bu keşfi "La Salicina Principio Medicamentoso del Salice Bianco, o Base Vegetale Salificabile" (Beyaz Söğüdün Tıbbi Etkili Maddesi Olan Salisin veya Bitkisel Bazlı Tuzlaştırılabilir Madde) başlıklı çalışmasıyla duyurdu. Söğüt ağacının Latince adı olan "Salix"ten esinlenerek maddeye "salisin" adını verdi. 18
1826 yılında, Rigatelli keşfini Verona Tarım, Ticaret ve Sanat Akademisi'nde sundu ve çalışması "Salino amarissimo antifebbrile" (Çok acı, ateş düşürücü tuz) başlığı altında Farmakoloji-Kimya ve Yan Bilimler Dergisi'nde yayımlandı. Rigatelli, bu maddeyi Güney Amerika'dan ithal edilen ve oldukça pahalı olan kinin sülfata bir alternatif olarak gördü ve "kinin sülfatın yerli muadili" olarak tanımladı. 18
İki yıl sonra, 1828'de, Alman farmakolog Johann Andreas Buchner (1783–1852), söğüt kabuğundan elde ettiği acı sarı kristallere "salisin" adını vererek adlandırma süreci devam ettirdi ve salisin adı literatürde yaygınlaşmaya başladı. Stone’un keşfinden 65 yıl sonra, 1829'da Fransız eczacı Henri Leroux (1795-1870), salisini saflaştırma yöntemini geliştirerek büyük miktarlarda saf salisin kristali elde etmeyi başardı. Böylece Henri Leroux, söğüt kabuğundan "salisin"i izole eden ilk kişi olarak tarihe geçti. 18
On yıl sonra, Paris’te çalışan İtalyan kimyager Raffaele Piria (1814-1865), salisini bir şeker ve aromatik bir bileşen olan salisaldehite ayırmayı başardı. Bu bileşeni, hidroliz ve oksidasyon adı verilen kimyasal reaksiyonlarla “salisilik asit” adını verdiği bir aside dönüştürdü. Piria’nın bu keşfi, salisilik asidin sentetik yollarla üretilmesini mümkün kılarak bu değerli bileşiğin daha ekonomik ve yaygın bir şekilde kullanılmasını mümkün kıldı. 8
Edward Stone'un keşfinden yaklaşık 100 yıl sonra, 1876'da İskoç hekim Thomas John MacLagan (1838-1903), salisinin akut romatizma tedavisindeki etkilerini inceledi. MacLagan, "The Treatment of Acute Rheumatism by Salicin (Akut Romatizmanın Salisin ile Tedavisi)" adlı makalesinde, söğüt tozunun ateş ve eklem iltihabını hafiflettiğini gösterdi. Bu sayede, Stone'un öncü keşfinden sonra, salisinin romatizmal hastalıklardaki terapötik kullanımı da bilimsel olarak kanıtlanmış oldu. 10,19
Ancak salisilik asidin (SA) tedavi amaçlı kullanımı, mide üzerinde tahriş edici bir etki yaratmaktaydı. 1853 yılında Fransız kimyager Charles Frédéric Gerhardt (1816–1856), asiti sodyum ile tamponlayarak sodyum salisilat elde etti. Daha sonra bu bileşiği asetil klorür ile işleyerek asetilsalisilik asit (ASA) üretmeyi başardı. Gerhardt, asetilsalisilik asidi ilk kez sentezleyen kişi olarak tanınır. 10,15
Kısaca 18. yüzyılda, söğüt kabuğunun ateş düşürücü ve iltihaplanmayı azaltıcı etkileri doğrulandıktan sonra, 19. yüzyılda eczacılar, bu etken maddeyi gelişmiş kimyasal formlarda kullanmaya başladılar.
1800'lerin sonlarına doğru, Almanya’da bulunan Heyden Kimya Şirketi, ağrı ve ateş tedavisinde kullanılmak üzere salisilik asidin (SA) büyük ölçekte üretimine başladı. 5
Yazan: Kamil Hamidullah
Oluşturma Tarihi: Kamil Hamidullah / EKİM 2018
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / KASIM 2024
#PulmonerHipertansiyon #PAHSSc #PulmonaryHypertension #NadirHastalık #RareDisease