PAHSSc, Nadir Hastalıklar Gününü Destekliyor

DOLAŞIM SİSTEMİNİN TARİHÇESİ - HAYATIN AKIŞI, YAŞAMIN DÖNGÜSÜ - 2024.08.12

Dolaşım Sisteminin Tarihçesi - Hayatın Akışı, Yaşamın Döngüsü

 

5100 Yıllık Bulmaca

 

Dolaşım sisteminin keşfi, insan vücudunun haritasını çıkarmak için temel bir adımdı ve bu keşiften sonra hastalıkların tanı ve tedavileri konusunda bilimsel ilerlemeler kaydedilmiştir. 

 

 

İnsan doğduğunda ilk nefesini alır ve öldüğünde son nefesini verir. Solunum sistemi, hayatta kalmamızı sağlamak için durmaksızın çalışır. Dakikada ortalama 12-15 kez nefes alırız. Bu, günde yaklaşık 17.000, yılda ise 6 milyondan fazla nefes anlamına gelir. Üstelik hiç ara vermeden! Her gün yaklaşık 7.500 litre hava soluruz. Eğer akciğerlerimiz sağlıklıysa, nefes alma işinin yaklaşık %80'ini diyafram gerçekleştirir. Bu miktar, orta boy bir yüzme havuzunu neredeyse dolduracak kadardır. 2  Bu basit ama hayati eylemin önemini genellikle fark etmeyiz. Ancak nefes almak zorlaştığında, nefesin hayatın kendisi olduğunu anlarız.

 

 

 

Akciğerler, diğer iç organlara kıyasla dış ortama en fazla maruz kalan ve en az korunan organdır. 18. yüzyılın sonunda ve 19. yüzyılın başında, İngiliz mühendis Thomas Savery (1650-1715)'in ilk ticari olarak kömürle çalışan buhar makinesini yapmasının ardından başlayan sanayi devrimiyle kas gücünden endüstriyel ve makine üretimine geçişle önemli teknolojik, sosyo-ekonomik ve kültürel değişimlere yol açtı. Toplumda büyük değişikliklere neden oldu. Şehirleşme, nüfus, fosil yakıt kullanımı artı. Yeni yaşam tarzları ve meslekler, bazı hastalıkların ortadan kalkmasına, bazılarının ortaya çıkmasına ve diğerlerinin değişmesine neden oldu. Ancak, bu süreç boyunca bilgi düzeyimiz sürekli olarak artmıştır. Son 200 yıl boyunca, akciğerler diğer iç organlara kıyasla en fazla dış etkiye maruz kalarak engellilik ve ölümde önemli bir rol oynamışlardır. 4 Pnömoni (zatürre), 1800'lerin sonu ve 1900'lerin başında bulaşıcı hastalıklardan kaynaklanan ölümlerin başlıca sebebiydi ve toplam ölümlerin üçüncü sırasındaydı. 5


Tıpta cerrahi, 20. yüzyılın ortalarına doğru gelişme göstermiştir. Akciğerlerin ve toraksın yapısından kaynaklanan fizyomekanik zorlukların aşılması çok uzun bir zaman almıştır. Özellikle 20.yüzyılın başlarında tüberkülozun çok önemli bir ölüm nedeni olması ve savaş cerrahisi göğüs hastalıkları ve cerrahisinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır. 6 

  

Modern tıp, sanayi devrimiyle birlikte kanıta dayalı gelişim izlerken, Discovery Channel gibi platformlarda karanlık çağlara ait insan kemiklerindeki beyin ameliyatı izleri gibi ilginç bulgular, tarihin bilinmeyen yönlerine dair şaşkınlığımızı artırır. Yazılı tarihin Mezopotamya'da başladığı MÖ 3200 yılından itibaren, insanlık tarihindeki boşlukları doldurmak için çalışan tarihçiler, bulmacanın bir kısmını keşfetmeye çalışırken, büyük bir kısmı da tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuştur.

 

1850'li yıllara gelindiğinde, hekimlerin göğüs hastalıklarında tanı koymak için ellerinde üç araç vardı:

 

  1. Steteskop, Fransız doktor Rene Theophile Hyancinthe Laennec (1781-1826) tarafından 1816 yılında icat edildi. 7
  2. Spirometre, İngiliz doktor John Hutchinson (1811-1861) tarafından 1846 yılında icat edildi. 8 Ve
  3. Klinik gözlem, doktorun gözleri, elleri, burnu ve kulakları - stetoskopun yardımıyla birlikte kullanılarak gerçekleştirilirdi. Solukluk, morarma veya titreme gibi belirtileri görebilir, ancak bunların anlamını çıkaramazdı. Göğüs hareketlerini hissedebilir ve zarif bir şekilde parmaklarıyla çeşitli tonlarda sesler çıkarabilirdi, ancak vücudun içinde neler olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Anaerobların; oksijen yokluğunda yaşayabilen organizmaların kokusunu alabiliyordu ve stetoskopu anlamaktan ziyade bir bilgelik aracı olarak kullanabiliyordu. 4 

 

İlaç tedavileri bitkilerden oluşuyordu - haşhaş, söğüt kabuğu, stramonium, pelin otu - ve cerrahi becerileri çok azdı. Tüberküloz dinlenme, çeşitli diyetler ve yaşam tarzı değişiklikleriyle tedavi ediliyordu. Akut enfeksiyonlar ve ateşler, doğanın öldürme veya iyileştirme sürecini beklerken zamanı yapılandırmak ve kötü huyları gidermek için kısmen hacamatla, kanatmak veya çizmek gibi uygulamalar yapılırdı. Doktorun yaptığı şeyler daha çok zarar mı yoksa fayda mı sağladı? Onu kimse bilmiyordu. 4

 

Dolaşım Sisteminin Keşfi, Tarihçesi :

 

Kardiyovasküler sistemin (kalp merkezli dolaşım) keşfi, binlerce yıllık bir araştırma ve gelişim sürecinin ürünüdür. M.Ö. 3500 civarında Mısır'da başlayan bilgi, antik Yunan medeniyeti tarafından ilerletilmiş ve İskenderiye'de derinlemesine incelenmiştir. Ancak, Batı'da Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle bu bilgi gerilemiştir. Ne var ki, İslam dünyasında ve Avrupa manastırlarında korunmuş ve Avrupa üniversitelerinde anatomik çalışmaların yeniden canlanmasıyla ilerlemiştir. Yaklaşık 5100 yıllık çalışmanın ve ilerlemenin ardından, William Harvey (1578-1657), 1628 yılında kan dolaşımını keşfetmiştir. Harvey'in ifadesiyle, "Önceden var olan bilgiden kaynaklanmayan hiçbir bilim yoktur ve kökeni duyusal algıdan türetilmemiş kesin bir fikir yoktur." 3

 

Harvey'in sorduğu gibi, ya peki eğer o önceki bilgiler doğru değilse?

Fare gibi bir hayvanın göğüs boşluğunu açtığınızı ve dolaşım hakkında önceden bilgi sahibi olmadan kalbin ve kanın hareketini anlamlandırmaya çalıştığınızı hayal edin. Kalp ameliyatı sırasında kalbin hızlı hareketini gözlemleyenler, kalbin yükselip alçalırken göğüste nasıl hareket ettiğini fark edeceklerdir. Bu hareketler, kalbin kasılması (sistol) ve genişlemesi (diyastol) ile ilgilidir. Peki, diyastol pasif bir durum mudur yoksa aktif bir genişleme midir? Ayrıca, arterlerin nabız atışları gözlemlenecektir. Bu durumda, arterler mi atıyor yoksa kalp mi? Nabız atışının kalp döngüsü ile ilişkisi nedir? Atardamarların kan taşıdığını bilirken, kanın hangi yönde aktığı merak konusudur. Ancak, arteri kesmek, bu yönlü akış hakkında pek fazla ipucu sağlamaz. Dolaşım sistem açık uçlu mu, yoksa kapalı mı? Atardamarlar ve toplardamarlar arasındaki bağlantıların çıplak gözle görülemediği göz önüne alındığında, bu cevaplanması zor bir sorudur. Antik Yunanlıların kardiyovasküler sistemin yapısı ve işlevi hakkında hiçbir ön bilgisi yoktu. Daha da kötüsü, 1600'lere gelindiğinde araştırmacılar yanlış ön bilgilerle çalışıyorlardı. Literatürde (tıbbi kaynaklarda) kan dolaşımını görmek mümkün değildir. Bu nedenle, biyomedikal tarihinde bir dönüm noktası olan keşfi, William Harvey'in öncülük ettiği gibi akıllı deneysel yaklaşımlarla çıkarım yapmaya bağlıydı. 3

 

Nefes ve ruh arasında bir ilişki kurulmuştu. İlk nefeste ruh bedene girerken, son nefeste ise bedeni terk ediyordu. Antik Mısır'da (MÖ 3500), kalp, vücut boyunca dağılmış bir kanal sisteminin merkezi bir öğesi olarak kabul ediliyordu. Bu kanallar, kanı, dışkıyı, meniyi, iyi ve kötü ruhları ve hatta ruhu taşıyordu. Mısırlılar yanlış bir şekilde, bu unsurların beyinden gelen (muhtemelen aort) bir damarla (alıcı damar) kalple bağlantılı olduğuna inanıyorlardı. İkinci bir toplayıcı damarın da anüs bölgesinde bulunduğuna inanıyorlardı. 9 

 

Gelecek Konu: Dolaşım Sisteminin Tarihçesi -1- Vezir İmhotep, Yazılı Tarihte Adı Bilinen İlk Doktor 

 

 

KAYNAKÇA:

 

  1. Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Tarihçesi - Bölüm 1 (MÖ. - 1891) (pahssc.org.tr)
  2. How Your Lungs Get the Job Done | American Lung Association
  3. Discovery of the cardiovascular system: from Galen to William Harvey - Journal of Thrombosis and Haemostasis (jthjournal.org)
  4. The history of respiratory disease management - PMC (nih.gov)
  5. Pneumonia History (news-medical.net)
  6. Hakan Salcı - Köpeklerde pnömonektomi sonrası farklı bronş kapatma tekniklerinin karşılaştırılması - 2006
  7. Stethoscope - Wikipedia
  8. Exploring the 175-year history of spirometry and the vital lessons it can teach us today | European Respiratory Society (ersjournals.com)
  9. Development of Anatomophysiologic Knowledge Regarding the Cardiovascular System: From Egyptians to Harvey - PMC (nih.gov)

  


Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2019
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / AĞUSTOS 2024


 
#PulmonerHipertansiyon #DolaşımSistemi #PAHSSc

Eskişehir Web Tasarım