M.S. 200 Galen, (Claudius Galenus; M.S. 129-216) - Kralı gelse tanımaz
Tıp alanında "Kralı gelse tanımam" ifadesini yalnızca Galen söyleyebilir. Tıp dünyasında yaptığı değerli çalışmalarla, 1500 yıl boyunca hüküm sürdü ve bilim insanlarına rehberlik etti. Bu zaman zarfında artan bağnazlık, dini baskılar ve yasaklamalar, tıbbın ilerlemesini önemli ölçüde engellenmiştir. Harvey'nin kan dolaşımını 1628'de keşfetmesine kadar, Galen'in eski kan dolaşımı sistemi teorisi geçerliliğini korudu. Yine bu dönemde artan bağnazlık, dini baskılar ve yasaklamalar, tıbbın ilerlemesini önemli ölçüde engelledi. MS 2. yüzyılda yaşamış olan Galen, Roma İmparatorluğu'nun altın çağında tıbbi alanda çığır açan çalışmalar yapmıştır. Anatomik keşifleri ve geniş yazı koleksiyonu, uzun yıllar boyunca tıp biliminin gelişimine öncülük etmiştir. O dönemde, Galen o kadar çok bilgi üretti ki, yazılarını yetiştirebilmek için bazen 20 kâtip çalıştırdığı söylenir. Ayrıca, hayvanların diseksiyonu (kesip biçme yoluyla öğrenme) yoluyla organ sistemlerinin işleyişi hakkında derinlemesine bilgiler elde etmiş ve bu bilgiler sonraki nesillere aktarılmıştır. Galen, tıp eğitimine 16 yaşında başladı ve coğrafyasındaki en prestijli tıp okullarında yıllarca süren bir eğitim aldı. M.S. 157 yılında, 28 yaşında Bergama'ya döndüğünde gladyatörlerin cerrahı olarak atandı. Bu görevde, doktor, cerrah, eğitmen ve beslenme uzmanı olarak 5 yıl boyunca çalıştı. Ardından MS 162'de Roma'ya gittiğinde hızla tanınmış bir tıp otoritesi haline geldi. Sonunda birkaç imparatorun kişisel doktoru olarak görev yaptı. 2,3
Orta Çağ tıbbı, çoğunlukla "Galenik Tıp" olarak anılır ve adını eczacılığın babası kabul edilen Galen'den alır. Bergama doğumlu bu Romalı hekim, Hipokrat'ın "Primum non nocere" (Önce zarar verme) prensibini eczacılık alanına uyarlayarak tıp tarihinde derin izler bırakmıştır.
Ancak Galen'in tıp üzerindeki etkisi, beklenmedik bir sonuç doğurmuştur. Orta Çağ'ın dogmatik "Ipse dixit" (Üstat öyle dedi) yaklaşımı, Galen'in teorilerini sorgulanamaz gerçekler olarak kabul etmiş ve eleştirel düşünceyi engellemiştir. Bu durum, tıp alanındaki bilimsel ilerlemeyi uzun bir süre durdurmuş, yeni fikirlerin ve keşiflerin önünü tıkamıştır.
Benjamin D. Wiker, Galen'in günümüzden yaklaşık iki bin yıl önce yaşamış, tıp dünyasına yapmış olduğu katkılarla ve kazandırdığı değerlerle tüm zamanların en iyi hekimi olduğunu, söylüyor. Wiker'e göre, o Yunan tıbbını düzenledi ve sonra bunu Romalılara hediye etti. O, dört Roma imparatorunun özel hekimliğini yaptı. Ama kılıç, mızrak ve vahşi hayvanların dişleriyle yaralanan gladyatörlerin tedavilerini de o üstlendi. Öylesine etkindi ki, bilgileri, deneyimleri, öğretileri imparatorluğun dört bir köşesine yayıldı. İmparatorluk yıkıldıktan sonra bile Galen'in gücü, Bizans İmparatorluğu'ndan Arap İslam dünyasına, oradan da dünyanın dört bir köşesine uzandı. O yalnızca bir tıp bilgini değil, herkesin tanıdığı bir filozof, bir düşünür, aynı zamanda da bir din bilimcisiydi. 4
(Primum non nocere, konulu güzel bir yazı. Bakınız; http://www.ubiat.com/andac.html )
Galen (M.S. 129-216), kan damarlarının kendinden önceki bilim insanları gibi hava değil kan taşıdığını bilmekteydi. Venöz (koyu kırmızı) ve arteriyel (daha parlak ve ince) kanı ayırt ederek, her birinin farklı ve ayrı görevlerinin olduğunu belirtmiştir. 5 Ancak kendi çalışmalarını kadim bilgilerin temellerine dayandırdığı için, o da yanlış bir şekilde venöz (kirli) kanın karaciğer tarafından üretildiğini ve pompalandığını, arteriyel (temiz) kanın ise kalpten kaynaklandığını ve kanın kalbin sol ve sağ tarafından görünmez gözeneklerden geçtiğine inandı. Ayrıca, atriumları kalbin bir parçası olarak kabul etmedi. Ayrıca, birkaç türde pneuma (ruh) varlığına inanıyordu. 7 Büyüme ve enerji, karaciğerde kilüsten (kilüs; sütümsü, yağ emülsiyonu içeren lenf, yani ak kandır.) oluşturulan venöz kandan elde edilirken, arteriyel kan pneuma (hava ve ruh) içererek canlılık veriyordu ve kalpten kaynaklanıyordu. Kan, her iki yaratıcı organdan da tüketildiği vücudun tüm bölümlerine akıyordu ve kanın kalbe ya da karaciğere geri dönüşü yoktu. Kalp kanı etrafa pompalamazdı, kalbin hareketi diyastol sırasında kanı emer ve kan atardamarların kendi nabız atışlarıyla hareket ederdi. Ayrıca Galen arteriyel kanın, venöz kanın interventriküler septumdaki (kalp odacıkları arası duvardaki) 'gözeneklerden' geçerek sol karıncıktan sağa geçmesiyle oluştuğuna, havanın da akciğerlerden pulmoner arter yoluyla kalbin sol tarafına geçmesi sonucu oluştuğunu düşünmekteydi. Arteriyel kan oluştuğu sırada 'isli' (duman rengi) buharların oluştuğunu ve bunların yine pulmoner arter yardımıyla dışarı verilmesi için, akciğerlere geçtiğini de düşünmüştür. 5,6,8,9
Hristiyanlık engizisyon döneminde karanlık bir çağa girerken, İslam dünyasında bir aydınlanma dönemi başlamış ve tıptaki liderlik, Türkler ve Arapların eline geçmiştir.
Eğer Scotty bizi Galen'in dönemine ışınlasaydı ve nadir, belirtileri zor fark edilen PAH hakkındaki şikayetlerimizi kendisine danışsaydık, şöyle diyebilirdi:
“Kalbinizdeki delik/ler, aslında vücudunuzun hava alması için olması gereken doğal bir yapıdır. Eğer bu delik/ler olmasaydı, işte o zaman kaygılanmamız gerekirdi.”
Kim bilir, belki de Galen, Balon Atriyal Septostomi (BAS) işleminin fikir babası olabilir!
Kaynakça :
Yazan: Kamil Hamidullah
Oluşturma Tarihi: Kamil Hamidullah / EKİM 2018
Önceki güncelleme: Kamil Hamidullah / MART 2024
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / AĞUSTOS 2024
#PulmonerHipertansiyon #DolaşımSistemi #PAHSSc