PAHSSc, Nadir Hastalıklar Gününü Destekliyor

DOLAŞIM SİSTEMİNİN TARİHÇESİ -9- İBNİ SİNA, HEKİMLERİN PRENSİ - 2024.08.29

Dolaşım Sisteminin Tarihçesi -9- İbni Sina, Hekimlerin Prensi

 

1000 İbni Sina, (Avicenna; 980-1037)

 

İbni Sina, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen 700-1300 yılları arasında ancak bilimsel sorgulamanın dinsizlikle eşdeğer tutulduğu bir dönemde, cesur düşünceleriyle öne çıkan önemli bir figürdür. 4 Avrupalılar tarafından "Hekimler Prensi" olarak adlandırılan İbni Sina, 7 dönemin önde gelen doktorlarından, astronomlarından, düşünürlerinden, yazarlarından ve bilginlerinden biridir. Aynı zamanda erken dönem tıbbın öncülerinden biri olarak kabul edilir. Doğum yeri olan Buhara, günümüzde Özbekistan sınırları içerisinde yer alır ve burada eğitim almıştır. Dünya tıp tarihinde, Hipokrat ve Galen'den sonra gelen önemli bir hekim olarak tanınan İbni Sina, ortak coğrafyada yaşayanların paylaşamadığı Türk veya Farslı (Pers) bir hekimdir.

 

Babası Abd Allah, Samani yönetimi döneminde yüksek rütbeli bir bürokrat olarak görev yapmıştır ve Nuh II döneminde Buhara yakınlarındaki Harmaytan köyünün valisi olmuştur. Oğlunun yeteneğini, dehasını fark eden Abd Allah, İbni Sina'ya farklı alanlarda en iyi öğretmenlerden eğitim aldırmıştır. On üç yaşında tıp eğitimine başlayan İbni Sina, on sekiz yaşına geldiğinde deneyimli bir doktor olmuştur. Buhara Sultanı Nuh İbn Mansur ağır bir hastalık geçirdiğinde, İbni Sina'yı onu tedavi etmek için çağırmıştır. Sultan'ın iyileşmesinden sonra, İbni Sina'nın ünü sadece ülkesinde değil, aynı zamanda yurtdışında da yayılmıştır. Ayrıca, İbni Sina'ya nadir el yazmalarına ve eşsiz kitaplara erişim izni verilmiştir. Aldığı eğitimlerin yanı sıra kadim bilgilere erişerek entelektüel yapısını güçlendirdi. 7 İbn Sina, Bizans Greko-Romen, Fars ve Hint metinlerinin çevirilerinin yoğun bir şekilde incelendi. 4  Tıp ve felsefe alanlarında olduğu kadar astronomi, kimya, coğrafya, jeoloji, psikoloji, İslam teolojisi, mantık, matematik, fizik ve şiir gibi çeşitli disiplinlerde eserler üretmiştir. Bu eserler, onun geniş bilgi birikimi ve derin anlayışını yansıtarak, günümüzde bile birçok alanda referans noktası olarak kabul edilmektedir. 7 Yazdığına inanılan 450 eserden 150'si felsefe ve 40'ı tıp üzerine olmak üzere yaklaşık 240'ı günümüze ulaşmıştır. 4 Ölümünden sonra Halife El Müstencid, İbni Sina'nın eserlerini kamuya ve özel kütüphanelerde bulunan tüm kopyalardan toplatıp yaktırdı. 15 İbni Sina'nın çok yönlü zekası, selefi İmhotep ve halefi Leonardo da Vinci gibi döneminin ötesinde düşünebilen ve çoklu disiplinlerde uzmanlaşabilen nadir dâhilerden biri olduğunu göstermektedir. Onların mirası, bilim ve sanatın sınırlarını zorlayarak insanlığın bilgi ve anlayışını genişletmeye devam etmektedir.

 

İbni Sina’nın teorik tıptaki üstünlüğü gibi, El-Razi’nin de klinik tıpta ve deneyime dayalı tedavilerdeki otoritesi tartışmasız kabul edilir. 5 Ünlü İslami selefi El-Razi gibi, İbn-i Sina da klinik kararlar almak için gözlem, deney ve kanıta dayalı tıbbın önemini vurguladı. 6 

 

İbni Sina'nın tıpta gerçekleştirdikleri arasında şunlardan söz edilmektedir: Teorik olarak öğrendiği tıbbi bilgileri hastalar üzerindeki deneyimleri ile tamamlamış ve hasta başında klinik dersler vermiştir. Tıp ve kimya alanındaki çalışmalarında deney ve gözleme sürekli yer vermiştir. Cerrahide bazı yeni bilgilere erişmiştir. Örneğin urların beyinde olabileceğini, mide ülseri ve pilor tıkanıklığı semptomları gibi. Küçük cerrahide kullanılacak bıçağın kesinlikle alevden geçirilmesini tavsiye etmiştir. Larenks entübasyonunu ilk kez uygulayan kişidir. Cıva buharını insanlarda ilaç olarak kullanmıştır. İbn Sina’nın en ünlü eseri “Kanun” adını taşımaktadır. Eser 5 bölümden oluşmaktadır. 1542’de Latince’ye çevrilmiştir. Bu eser Türkçe’ye ise 18. yüzyılda Tokatlı Mustafa Efendi tarafından  “Tabhiz al-Mathun” adıyla çevrilmiştir." (Prof. Dr. Erdem Aydın Hacettepe Üniversitesi Deontoloji, Tıp Etiği ve Tarihi AD) 

 

İbni Sina, büyük, küçük kan dolaşımlarından, kalbin, karın ve kapakçık sistemine kadar tıp alanında pek çok ilke imza attı. Mikroskopun olmadığı bir dönemde mikropların varlığına da değinen Sina, kimi hastalıkların bulaşma nedeninin gözle görülmeyen yaratıklar olabileceğini ileri sürdü. 8

 

İbni Sina'nın kaleme aldığı ve 1025 yılında tamamladığı beş ciltlik tıp ansiklopedisi olan "Tıbbın Kanunu", 18. yüzyıla kadar İslam dünyasında ve Avrupa'da standart tıp ders kitabı olarak kullanılmıştır. 4 İbn Sina'nın bu eseri olmasaydı, pek çok önemli bilgi kaybolabilirdi. 1913'te ders veren Kanadalı doktor ve tıp profesörü Sir William Osler, İbn-i Sina'yı "şimdiye kadar yazılmış en ünlü tıp ders kitabının yazarı" olarak nitelendirdi. 9 Kanun'un “tıbbi bir İncil” olarak diğer tüm çalışmalardan daha uzun süre devam ettiğini belirtti 10 Osler aynı zamanda İbn-i Sina'nın bir uygulayıcı olarak "aynı zamanda devlet adamı, öğretmen, filozof ve edebiyatçı olan başarılı bir hekimin prototipi" olduğunu da vurguladı. 9

 

İbni Sina, “Tıbbın Kanunu” adlı eserinde, kalbin merkezde olduğu Aristoteles (M.Ö. 384-322)'in kardiyosentrik dolaşım modelini benimserken, kalbin iki karıncığı (ventrikül) arasındaki duvarda (intraventriküler septum) deliklerin, gözeneklerin olduğu ve gözeneklerden kanın diğer ventriküle aktığına dair hatalı olan antik Yunan görüşünü de benimsemiştir. (Modern tıpta kalbin sağ ve sol ventrikülleri arasında kanın geçişine izin veren doğal bir bağlantı yoktur.) Sol ventrikülün, pneumanın bulunduğu kardiyak odacık olduğunu ve duyguların merkezi olduğunu belirtir. Ancak, İbn Sina "kalp döngüleri ve kapak fonksiyonu üzerine doğru bir şekilde yazdı" ve Nabız Üzerine İncelemesi'nde "kan dolaşımı hakkında doğru bir fikre sahipti." Galen'in hatalı nabız teorisini geliştirirken, kalp sistolünü ve diyastolünü açıkça tanımladı ve nabzın doğru açıklamasını yaptı: "Nabzın her atışı iki hareket ve iki duraklamadan oluşur. Böylece, genişleme: duraklama: daralma: duraklama... Nabız, kalp ve atardamarlardaki bir harekettir... alternatif genişleme ve daralma şeklini alır." 2,3 

 
Ayrıca, İbni Sina'nın buluşu olan kateterler, günümüz tıbbında yaygın olarak kullanılan malzemelerdir. İbn Sina, "El-kassıtır" olarak adlandırdığı bu tabiri (Sokulup ilerletilen), Latince'de "Catheter" olarak geçmiştir. Menenjiti, yani beyin zarlarının iltihabını, "Uttaş" olarak adlandırmıştır. Bu terim, eski Türkçede "ateş" anlamına gelir. İbni Sina'ya göre, bir hekim asla hastasından umudu kesmekle ilgili bir belirti göstermemeli ve tüm bilgi ve gücüyle hastalıkla mücadele etmelidir. Bu yaklaşım, Hipokrat geleneğine karşı bir tavırdır ve İbni Sina, Hipokrat'a karşı bir tutum sergilemiştir. Öldüğünde İbni Sina henüz 57 yaşındaydı. 15
 
 
Not: Felsefe, Yunanca 'sevgi' anlamına gelen 'Filos (Philos)' ve 'akıl' anlamına gelen 'Sofia (Sophia)' kelimelerinin birleşmesiyle oluşur ve 'akıl sevgisi ya da bilgelik sevgisi' demektir. Bu disiplin, var olan her şeyin temelini ve sebeplerini anlamaya yönelik bir arayıştır ve sürekli olarak elde edilen bilgileri sorgular. Felsefeyle uğraşan kişiye de filozof denir. 11 
 
 
İbn-i Sina'nın sistemi, Yeni Platoncu ve Aristotelesçi düşünceleri sentezleyerek,dönemin bilgi birikimini düzenli ve erişilebilir metinler halinde derledi. Bu sentez, onu Aristoteles'ten bu yana en büyük entelektüellerden biri yaparken, 9  ayrıca akılcılığı "Peygamberler; vahiy alan kimseler değil, hayal gücü yüksek kişilerdir." diyen Farabi (870-950)'den, deneyciliği "Akıllı bir kimsenin geçerli bir sebebi ve kendini destekleyecek bir delili olmaksızın görüş beyan etmesi ne kadar çirkin bir tutumdur. Bu, aklı bırakıp tamamen nefse tabi olmak demektir." diyen Ebû Bekir Râzi'den alıp birleştirmiştir. İbn-i Sinâ’nın sistemi, ortaçağ felsefesinin klasik karakterini taşır ve filozof metodik eserler vermek bakımından Meşşaî ekolün (İslam toplumunda Aristoteles’in felsefi sistemini temel alan bir hareket) en büyüğü olarak kabul edilir. 11 
 
İbni Sina eserlerinin pek çoğunda ahlak kavramına da değinerek her insanın yaradılışı gereği ahlaklı olması gerektiğini savunmuştur. İbn-i Sinâ’ya göre Allah ilk cevher ve zorunlu varlıktır. Her şey O’ndan çıkar. Hayır ve şer Allah’tandır. Ancak Allah insanları belli davranışları yapmaya zorlamaz. Allah’ın insanı var etmesi bir lütuftur. İnsan yaratıcısına lâyık olmaya çalışmalıdır. Kötülük O’ndan değil eşyadan gelir. İnayet Allah’ın insanları kötülükten muhafaza etmek hususundaki lütfudur. 11

Kötülük şu kısımlara ayrılır:
 
  • Zayıflık, bilgisizlik, yaratılıştaki noksanlık ve eksiklik mânâsına gelen kötülük ki, bu fiziki bir kötülüktür.
  • Elem, keder gibi maddî ve mânevi mânâdaki kötülük. Bu da psikolojik bir kötülüktür.
  • Metafizik kötülük. Filozof buna günah diyor.

Skolastik felsefe, teoloji (din bilimi) ile felsefeyi birleştirmeyi amaçlar. Skolastik filozoflar, aklın ve inancın uyumunu araştırırken, mantık ve Aristoteles’in eserlerini kullanırlardı. Onlar için, doğru bilgi hem akıl yoluyla hem de Tanrı’nın vahiyleriyle elde edilirdi. İbni Sina'nın Tanrı kavramı Aristoteles'inkine benzer, ancak farklılıklar da vardır. İslam'ın temel inançlarını akıl yoluyla doğrular ve kendisine makul görünenden yana tavır alırdı. Ancak bu, İslam'ın ana ilkeleriyle olan çatışmasının başlangıcıdır. Çünkü İslam'ın ana inancı şudur: "Kur'an ve Hadislere öncelik verilmelidir, akla değil". Bunlar tartışılamazdı. İbni Sina ise akla öncelik verdi. Ona göre de tartışılamayacak şey, tartışılamayacak bir şeyin olmamasıdır. 
 
İbni Sina İslami püriten gelenekleri hiçe sayması ona daha da fazla düşman kazandırdı. 9 O, insanın yaratıcı veya Allah tarafından kontrol edilmediğine inanıyordu. İslam'ın temel inançlarından biri olan Takdîr'e, Kader'e inanmıyordu. Tanrı'nın insanla doğrudan teması olmadığına ve dünyayı kontrol etmediğine inanıyordu. 14 
 
 
İbni Sina, ruhun bedenden ayrı olduğunu ve bedene ihtiyaç duymadan var olabileceğini öne sürer. Buna göre, ruhun manevi bir varlık olduğunu savunur. İnsanın ruhunu kavraması için bedene gerek olmadığını ifade eder. İbni Sina'nın "İnsan-i Tair" (Uçan İnsan) benzetmesi, tarih boyunca birçok kişi tarafından benimsenmiş ve kullanılmıştır, bunlar arasında René Descartes (1596-1650) da vardır. İnsanların ölümden sonra tekrar bedensel olarak dirileceğini reddeden öğretiler, insanların sadece bedensel değil, aynı zamanda manevi olarak da şekli din anlayışından kurtulmalarını sağlayabilir. Şekli din anlayışı, dinin görsel ritüel, ibadet ve yaşam kurallarını öne çıkarırken, bireyin içsel yaşamı, kişisel inançları ve manevi deneyimlerini ikinci plana atar. Ancak, din sadece dışsal biçimlerden ibaret değildir; asıl önemli olan bilgeliği bilmektir. Bilgi olmadan yapılanlar, din adına görünüşte, şeklen yapılanlardan ibarettir. İbni Sina'ya göre, vahiy denen olay, Cebrail'le konuşmak değil, akıl ve sezgi yoluyla anlamaktır. Peygamberler, diğer insanların kavrayamayacağı şeyleri algılamada üstün güce sahiptirler. İbni Sina'nın fikirleri, yeni Platoncu düşüncelerden İşrakilik'e doğru;  içe doğan bilgiye, iç aydınlanma, keşif ve irfana dayanan bir görüşe doğru geçişi işaret etmektedir. Ona göre atomlar sonsuz sayıda bölünebilir ve evren, cansız doğadan canlı doğaya derece derece geçişin söz konusu olduğu bir süreçle oluşmuştur. (evrime işaret eder.) Leonardo da Vinci (1452-1519)'nin notlarında yer alan birçok fikir, İbni Sina'nın çalışmalarında da gözlemlenir. Özellikle, da Vinci'nin anatomik çizimleri, İbni Sina'nın eserleriyle büyük benzerlikler taşır. İbni Sina'nın keşfettiği ve detaylı şekillerini çizdiği mekanik aletler - çıkrık, kaldıraç, kama ve palanga sistemleri, da Vinci'ye ilham kaynağı olmuştur. Ayrıca, da Vinci'nin yazılarında İbni Sina'nın eserlerinden alınmış Arapça terimlere sıkça rastlanır. 15
 
 
İbni Sina, heterodoks yani geleneksel olmayan inançları nedeniyle bazı çevrelerce Müslüman olarak kabul edilmiyordu. İmam Gazali'ye (1058-1111) göre doğru bilgiye akılla değil, sadece sezgiyle (inanç) ve Kur'an ile hadislerin sınırları içinde ulaşılabilirdi. Bu nedenle Gazali, İbni Sina'yı ölümünden yıllar sonra sapkın olmakla suçlayarak dinden çıkmış, yani kafir ilan etmiştir. 

Orta Çağ İslam dünyasında, bilim ve din arasındaki gerilim, özellikle İbn Sina'nın hayatı ve eserleri üzerinden incelendiğinde dikkat çekicidir. İbn Sina, hem bir filozof hem de bir hekim olarak, hakikate ulaşmanın yalnızca vahiy ve dini metinlerle sınırlı olmadığını savunmuştur. Zamanla, bu görüşe karşı çıkanlar ve yalnızca dini yollarla hakikate ulaşılabileceğini savunanlar arasında İslam dünyasında derin bir bölünme meydana gelmiştir. Bu durum, akıl ve bilimsel yöntemlerin güvenilirliğinin sorgulanmasına yol açmıştır. 
 
İbn Sina, kendisine yöneltilen eleştirilere, yanıt olarak inancının sağlam olduğunu belirterek, "Eğer ben bir kafirsem, dünyada tek bir gerçek Müslüman yoktur." demiştir. 13 Bu sözler, onun hem dini inançlarını hem de akıl ve dini kaynakları bir arada kullanarak hakikate ulaşma arayışını yansıtır. Dönemin ünlü şairi Ebul ʿAla Al-Maʿarri (973 -1057) yaşanan fikri kutuplaşmayı "Dünya, aklı olanlar ama dini olmayanlar ve dini olanlar ama aklı olmayanlar olarak ikiye ayrılmıştır." sözleriyle ifade etmiştir. 14 Bu tartışmalar, İslam dünyasında bilim ve din arasındaki ilişkiyi derinden etkilemiş ve günümüzde de inanç ve akıl arasındaki dengeyi sorgulayan felsefi tartışmalar devam etmektedir.
 
Neden-sonuç ilişkisini rededen Eşarî (873-935) ve selefi Hanbeli (780-855) düşüncenin egemen olduğu yerlerde, demokrasinin var olma olasılığı düşüktür. Çünkü her şeye ilahi güç karar verir. Demokrasinin ön koşulu insan aklının öncelikli olduğunun gerek felsefi gerek teolojik anlamda kabulüdür. Aksi takdirde, meşru kaynak ne olacaktır? Akıl ve sebep-sonuç ilişkilerinin meşru görülmediği bir ortamda, yasaların, düzenlemelerin ve uygulamaların nasıl meşru bir şekilde yapılacağı konusunda akılların çatışması kaçınılmazdır. Eğer bir insan, akla ve mantığa uymayan, nedenselliği reddeden bir dünyada yaşıyorsa, kaderden başka sarılabileceği bir dayanağı kalmayacaktır. Akıl bağlanınca, bu topraklar da kaderin egemenliğine teslim oldu. 16 

12. yüzyıldaki Eşarî büyüklerinden Gazali'nin müridi ve İbni Sina eleştirmeni Fahreddin er-Râzî (1149-1209), "Kelam ilminin ve felsefenin yöntemlerini araştırdım, ancak bunlarda vahiyde bulduğum faydayı hiçbirinde göremedim." demiştir. 12
 
İbn Kayyim el-Cevziyye (1292-138) İbn-i Sina'yı şiddetli sapkınların lideri olarak tanımladı ve onun ve takipçilerinin imanın şartlarına; Allah'a, Meleklere, Kitaplara, Peygamberlere ve ahiret gününe inanmayanlar olarak ilan etti. 12 

İlahi bilgiyi sonsuz bir kaynak olarak düşünürsek, peygamberlerin bu kaynaktan ne kadarını alabildiği ve aktarabildiği üzerine düşünmek önemlidir. Peygamberler, insani sınırları olan varlıklar olarak, bu sonsuz bilginin ne kadarını kavrayabilmiş ve aktarabilmişlerdir?
 
Bu sorgulama bizi şu sorulara götürür: Peygamberlerin aldığı vahiy, ilahi bilginin ne kadarını kapsıyordu? Bu bilgiyi tam olarak anlayabildiler mi? Anladıklarını ne ölçüde aktarabildiler? Ve en önemlisi, bu aktarılan bilgi, farklı kapasitelere sahip insanlar tarafından ne kadar doğru anlaşılabildi?
 
Felsefe, işte tam da bu noktada devreye girer. Sürekli sorgulayarak, her cevabın yeni sorular doğurmasına izin vererek bilginin derinliklerine inmeye çalışır. Bu, bilginin ve anlayışın sürekli genişlemesini sağlar.
Öte yandan, sorgulamayı reddeden bir yaklaşım, düşünceyi kısırlaştırır. Örneğin, "Sakız orucu bozar mı?" gibi yüzeysel ve tekrar eden sorular, derin felsefi sorgulamaların yerini alabilir. Bu tür bir yaklaşım, bilginin ve anlayışın gelişmesini engeller.
 
Bu bağlamda, İbn Sina gibi düşünürler, dini inançla felsefi sorgulamayı birleştirerek daha derin bir anlayışa ulaşmaya çalışmışlardır. Onların amacı, inancı reddetmek değil, aksine onu daha iyi anlamak ve açıklamaktı. Bu yaklaşım, hem dini düşünceyi hem de felsefi anlayışı zenginleştirmiştir.
 
Batının bugün geldiği medeniyet seviyesinin temelleri doğudan gelen bilim ışığıyla atılmıştır. Doğu gerçekte de adı gibi bir zamanlar ışığın doğduğu yerken şimdilerde bilimi batıdan satın alma çabası içinde ve bilim kısırlığı çeken bir uygarlık haline gelmiştir. Uygarlık tarihi açısından çok zengin olan Doğu Dünya’sı bilgi üretiminde artık geride kalmıştır. Oysaki bu topraklarda Mısırlılar piramitleri  inşa etmiş, Sümerliler yazıyı icat etmiş, Lidyalılar para birimini bulmuş ve ilk tarım ile yerleşik hayata geçiş bu topraklarda gerçekleşmiştir. "Temizliği bile doğu toplumlarından öğrenen ilkel Batı Medeniyeti, şimdi nasıl oluyor da Dünya'yı yönetiyor?" Bu, tartışılması gereken başka bir konudur. 11 
 
Özetle İbni Sina'nın tıp alanındaki öncü çalışmaları, kendisinden sonraki nesillere ışık tutmuştur. Pulmoner dolaşımın keşfine giden yolu açmıştır. Bu bilgi birikimi, İbn el-Nafis'e ilham vermiş ve William Harvey'in kan dolaşımı keşfine giden süreci başlatmıştır. Bu katkılarıyla İbn Sina, kardiyovasküler tıbbın öncülerinden biri olmuştur.

Not: Saygıdeğer okuyucularımızın dikkatine;
Araştırma sürecimiz esnasında, ana konumuzun kapsamı dışında kalan ancak dikkat çekici nitelikte bazı tartışmalara rastlamış bulunmaktayız. Bu bilgilerin de değerli olabileceği düşüncesiyle, izninize istinaden, söz konusu bulguları sizlerle paylaşmayı uygun gördük.
Anlayışınız için teşekkür eder, saygılarımızı sunarız.

 

Gelecek Konu: Dolaşım Sisteminin Tarihçesi -7- Herofilus, İlk Anatomist ve Otopsi Uzmanı 

 

   

Kaynakça :  

  1. Pulmoner Arteriyel Hipertansiyonun Tarihçesi - Bölüm 1 (MÖ. - 1891) (pahssc.org.tr)
  2. Circulatory system - Wikipedia
  3. Development of Anatomophysiologic Knowledge Regarding the Cardiovascular System: From Egyptians to Harvey - PMC (nih.gov) - 2014
  4. Avicenna - Wikipedia
  5. Osmanlı Tıbbının Kaynakları ve Osmanlı Tıbbına Giriş - Prof.Dr.Ahmed Ağırakça
  6. İbn-i Sina 1025 – Şimdiye kadar yazılmış en ünlü tıp ders kitabının yazarı | Prof. Dr. Mustafa ÖZDOĞAN (drozdogan.com)
  7. Ibn Sina (Avicenna): The Prince Of Physicians - PMC (nih.gov)
  8. Modern tıbbın temel taşlarını döşeyen bilim insanı: İbn-i Sina (aa.com.tr)
  9. Avicenna | Biography, Books, & Facts | Britannica
  10. The Canon of Medicine - Wikipedia
  11. İbn-i Sinâ’nın Ahlâk Anlayışı - (egitisim.gen.tr)
  12. The Reality of Ibn Sina (Avicenna), Famous Scientist and Philosopher | Bakkah.net
  13. Avicenna - UNESCO Digital Library
  14. Al-Maʿarri - Wikiquote
  15. (PDF) İbni Sina, Avicenna - Okan Bolukbasi - 2010(researchgate.net)
  16. MÜSLÜMAN AKLININ MÜHÜRLENİŞİNİN HİKAYESİ | by Hakikat | Medium

  


Yazan: Kamil Hamidullah
Oluşturma Tarihi: Kamil Hamidullah / EKİM 2018
Önceki güncelleme: Kamil Hamidullah / MART 2024
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / AĞUSTOS 2024


 

Eskişehir Web Tasarım