Karl Otto Landsteiner'in (1868-1943) - Bağışıklık Sisteminin Tepkisini İlk Kez Bilimsel Olarak raporladı
Kan ve organ naklinin güvenli hale gelmesinde en büyük katkılardan biri, Avusturyalı bilim insanı Landsteiner’in çalışmalarıyla gerçekleşti. 1900-1903 yılları arasında yaptığı araştırmalar, kan naklinde uyumsuzluğun hayati tehlike yaratabileceğini ortaya koydu.
Kan Gruplarının Keşfi
Landsteiner, daha önce yalnızca hayvan kanı nakillerinde gözlenen olumsuz reaksiyonların, insanlar arasında da meydana gelebileceğini öne sürdü. 1901 yılında farklı bireylerin kanlarının karıştırılması durumunda ortaya çıkan aglütinasyon (kırmızı kan hücrelerinin topaklanması, kümelenmesi) olayını keşfetti.
Bu önemli buluş, bağışıklık sisteminin uyumsuz kan gruplarına karşı nasıl tepki verdiğini bilimsel olarak ortaya koydu. Uyumsuz bir kan nakli durumunda, bağışıklık sistemi yabancı kandaki kırmızı kan hücrelerini hedef alarak onların parçalanmasına (hemoliz) yol açmaktadır. Landsteiner, bu bulgularını "Über Agglutinationserscheinungen normalen menschlichen Blutes" (Normal İnsan Kanında Aglütinasyon Olayları Üzerine) adlı çalışmasında yayımladı ve A, B ve O olmak üzere üç ana kan grubunu tanımladı. Bu keşif, modern kan nakli ve organ nakli süreçlerinin temelini oluşturmuştur.
1902 yılında, Landsteiner'in öğrencileri Alfred Decastello Von Rechtwehr (1872-1960) ve Adriano Sturli (1873-1964), dördüncü kan grubu olan AB'yi keşfetti. Böylece, kan gruplarının sınıflandırılması tamamlandı.
Transfüzyon ve Nakil Tıbbına Etkisi
Landsteiner'in kan gruplarını keşfi, yalnızca kan nakli için değil, aynı zamanda organ transplantasyonu için de kritik öneme sahipti. Farklı kan gruplarına sahip kişiler arasında yapılan nakillerde bağışıklık sisteminin hayati riks taşıyan şiddetli reddetme reaksiyonları gösterebileceği anlaşıldı. Bu bulgu, transplantasyon tıbbının temel prensiplerinden biri haline geldi. Karl Landsteiner, kan gruplarını keşfederek doku uyumu kavramının temelini atan öncü bilim insanıdır. Bugün bile kan ve organ nakillerindeki ön tarama süreçleri, onun ortaya koyduğu immünolojik prensiplere dayanır.
Ancak çalışmalarının değeri yıllar sonra anlaşılmaya başlanacaktı. 1909 yılına kadar bu bulguların önemi bilim insanlarınca anlaşılamadı.
Otoimmün Hastalıkların İlk Keşfi
1900 yılında immünoloji alanında saygın bir bilim insanı olan Paul Ehrlich (1854-1915), horror autotoxicus (kendini zehirleme korkusu) kavramını ortaya atarak, bağışıklık sisteminin organizmanın hayatta kalma refleksi sayesinde kendi sağlıklı hücrelerine saldırmasının imkansız olduğunu öne sürdü.
Ancak Karl Landsteiner, modern immünolojinin gelişimine katkıda bulunarak otoimmünite kavramının temellerini attı. 1904 yılında Julius Donath (1870-1950) ile birlikte Paroksismal Soğuk Hemoglobinüri (PCH) ya da Donath-Landsteiner Hemolitik Anemisi (DLHA) olarak bilinen nadir bir hastalığı incelediler. Bu hastalıkta, soğuğa maruz kalındığında bağışıklık sisteminin kendi kırmızı kan hücrelerine saldırmasına neden olan bir otoantikor tespit edildi.
Donath-Landsteiner testi, bağışıklık sisteminin yalnızca yabancı maddelere değil, aynı zamanda bazen vücudun kendi hücrelerine de saldırabileceğini gösteren ilk çarpıcı kanıt oldu. 92
1930'da "insan kan gruplarını keşfi" nedeniyle Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü'ne layık görülen Landsteiner, transfüzyon tıbbının babası olarak anılır. Çalışmaları, modern cerrahi ve organ naklinin gelişiminde belirleyici bir rol oynadı. 50,51
İlginçtir ki, bilim dünyası onun keşiflerinin önemini hemen fark edemedi; bu bulguların gerçek değeri ancak yıllar sonra anlaşıldı. Organ nakli tarihinin kayıp döneminde, Mevlana’nın sözünü hatırlatırcasına, karanlığı aydınlatan ilk mumlardan birini o yaktı.
Yazan: Kamil Hamidullah / KASIM 2023
Önceki güncelleme:
Son güncelleme: Kamil Hamidullah / MART 2025
#AkciğerNakli #PAHSSc #LungTransplant #OrganBağışı #OrganNakli #OrganDonation #KarlLandsteiner #KanGrupları #Otoimmün #LTx